Dün akşam (25 Aralık) Regaip Kandilini kutladık. Birçok ülkede, birçok İslam ülkesinde kandil diye bir gelenek yok. Bir gece var, kutsal bir gece. Ama Osmanlı ecdadımız bu geceleri böyle aydınlatmak, pırıl pırıl geceyi aydınlatmak için kandiller yaktığından dolayı kandil gecesi demişler. İnşallah üç ayların başlangıcı sebebi ülkemize, milletimize, devletimize, ümmetimize, tüm insanlığa hayırlara vesile olsun.
“Aynası iştir kişinin” diyor, lafa bakılmaz. Geçtiğimiz gün bir sosyal medyada, ismini vermeyeyim, bir tane arızalı, rahatsız, ne dediğini bilmeyen, ne olduğu belirsiz bir halde birisi değerlendirme yaptı. İmamlarla ilgili, sağlıkla ilgili, sayın valiyle ilgili. O da tutuklandı. Her ekranın karşısına çıkan, her eline kalem alan bu memlekette gazeteci oldu ya; bu da tutuklanarak içeriye girdi.
Ben buradan devlet büyüklerimize sesleniyorum. Lütfen bu ve buna benzer, hiçbir ehliyeti olmayan, hiçbir geçmişi olmayan, sadece bu işte toplumda ego tatmini hesabıyla beraber “gazeteciyim” veya “yorumcuyum” diye çıkan, dangır dungur, dengesiz, sebepsiz ve gerekçesiz, mahiyetsiz, arkası boş olan yorumlarıyla çıkanlara bir dur densin ya. Çıkıyor adam, dümdüz gidiyor. Böyle bir anlayış var mı? Tutuklandı şu anda cezaevinde. Bunun gibi insanlar ruhi, akli melekelerinde bir hesap edememe derecesi var ama bu ve bunun gibi insanlar toplumda artık kabul görmemeli. Devlet adamlarına, devletin hassasiyetine dokunurken, kendi hassasiyetlerimize, kendi değerlerimize dokunduğumuzu bilmeliyiz.
VALİ SELÇUK ASLAN DEVLET AKLIYLA MİLLET DERDİNİ BULUŞTURAN İDARECİ
Bugün, hasbelkader aklımızın erdiği kadar, gücümüzün yettiği kadar, geçmişimizin ve asaletimizin ortaya çıkan değerleriyle beraber değerlendirdiğimizde biz Düzce’nin Valisi Sayın Selçuk Aslan’dan çok memnunuz. Millet de memnun, siyaset de memnun anladığım kadarıyla, gördüğüm kadarıyla. Ama bir şey var tabii; bu makamlarda insanlar bu makamlardayken çok övülüyor, çok efendim ilgi çekiyor.
GÖREV SÜRESİNİN UZATILMASINI İSTİYORUZ
Ben her zaman söylediğim bir hakikati ortaya koymak istiyorum. Bugün Düzce’nin valisi, milletle devleti birbiriyle barıştıran, kavuşturan, devlet aklıyla millet derdini bir araya getiren bir idarecimiz. Düzce’deki siyasetçiler iktidar ve muktedir güçlerini kullanarak bir müddet daha Düzce’de kalmasını sağlarlarsa, büyük fayda görüyorum. Bu, benim şahsi düşüncem de değil bu. Tabandan, sivil toplum kuruluşlarından aldığımız intibayı yansıtıyorum.
Geçtiğimiz günlerde Sayın Ercan Öztürk vekilimizle beraber bir hasbihal ettik. Dedim ki Düzce’yi siyasetçiler yönetsin. Siyasetçiler yönetsin, bürokratlar yönetmesin. Çünkü bugün siyasetçiler ile bürokratlar arasında halktaki bakış farklı. Nasıl farklı? Siyasetçi adam istediği gibi konuşuyor ama bürokrata konuşamıyor. İstediği gibi konuşmasın ama derdini anlatacak şekilde konuşsun, derdine derman olacak şekilde konuşsun. Ama siyasetçi burada, başta Düzce milletvekilleri olmak üzere, Düzce’yi yönetmeye başlarlarsa davul siyasetçinin boynunda, tokmak bürokratın elinde. Bugün il teşkilatı olmak üzere siyasetçiler, hepsi dahil olmak üzere, Düzce’de birtakım olumsuzluklar varsa bunun müsebbibi siyasetçilerin aciz kalmasıdır, iktidar olamamasıdır, muktedir olamamasıdır.
REKTÖR SÖZBİR’İN DÜZCELİ EVLATLARI DÜZCE’YE GETİRMESİ LAZIM
Düzce’de Osman Hoca var biliyorsunuz. Tıp Fakültesi kardiyoloji bölümünün anabilim dalı başkanı Sayın Profesör. Bugün yani istifa etti mi, etmedi mi, edecek mi? Bir tantanalar var. Bir duyuma göre istifa etti. Bir duyuma göre istifasından vazgeçti Osman Hoca. Peki bu ne anlama geliyor? Nereye gidiyor? Özel hastaneye gidiyor. Çok ciddi paralar veriliyor. 1 milyon, 1,5 milyon aylık. Burada ne alıyor? 300-400 bin lira.
Bizim vatandaşımız Düzce Üniversitesi’nde bu hocalara muayene olmak için bir ücret ödüyor. Bunlar mesele oluyor. Mesele mi? Mesele, evet. Ancak özel hastanelere gittiği zaman bu iş daha farklı boyutlara gidiyor.
İKTİDAR VE MUKTEDİR GÜCÜNÜ KULLANMALILAR
Ben buradan Düzce milletvekillerine, çünkü Türkiye’deki bütün milletvekilleri duysun. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Sayın Sağlık Bakanımız dahil olmak üzere duysunlar bu sesi diyorum. Bugün profesörlük unvanını alan, doçentlik unvanını alan, burada bu eğitimi tamamlayanlar, devletin hastanelerinde bu eğitimi alanlar, bu kariyeri tamamlayanlar 300-400 bin lira maaş alıyorlar. Özel üniversitelerde, özel fakültelerde ne var? Bu rakamlar 1 milyon, 1,5 milyon gibi rakamlara çıkıyor.
BU SİSTEM MİLLETE HİZMET ETMİYOR
Adam profesörlük makamına da gelmiş, bu parayı da kazanmak gibi, hayatını da kolaylaştırmak gibi bir derdi var veya bir doğrusu var; onu da bilemeyiz. Ve gidiyor. Sağlık Bakanlığına, üniversitelerde yetişen ilim adamlarının, bilim adamlarının, tıp adamlarının özellikle tıp camiasındakilerin kaymağını özel hastaneler yiyor. Külfetini devlet, nimetini özel hastaneler. Bu sistem hakikaten bu millete hizmet etmiyor. Yani bu şekildeki bir sistem kesinlikle ve kesinlikle bu millete hizmet etmiyor. Parası olan en iyi şekilde tedavi olacak, parası olmayan kaderine terk edilecek. Olmadı.
Dünyaya örnek gösterilen sağlık sisteminde geldiğimiz nokta bu. Düzce Üniversitesi’nde, Düzce Devlet Hastanesi’nde şu kadar doktor geldi; geleni biliyoruz ama giden ne olacak? Sıkıntı burada. Yani Sağlık İl Müdürlüğü’nün, Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Başhekimliği’nin veya Dekanlığı’nın gayretinin bir anlamı da yok. Çünkü iyi doktor, ihtisasını yapmış, kariyerini kazanmış doktor parayı teklif eden yere gidiyor. Bunun önüne kim geçecek? Bunun önüne Sadullah geçemez, Öncü geçemez, medya geçemez. Bunun önüne kanunla geçmek lazım.
Yıllardır, 20- 25 yıldır yetiştirdiğimiz profesörü, doçenti, uzmanı, bu konudaki ehil olan ilim adamlarını, bilim adamlarını, tıp adamlarını zengine veya imkânı olan insanlara hizmet etsin diye özele gönderiyoruz. ‘Onların canı can, bizimki patlıcan mı?’ derdi eskiler. Zenginlerin, imkân sahibi olanların hali bu da bizim halimiz ne olacak?
Sayın Cumhurbaşkanı geldiği zaman, iktidar olduğu zaman yani Emekli Sandığı, Bağkur, SSK gibi alanlarda devlet memurunu özel kılan, iş insanını Bağkur’da özel kılan, işçiyi de SSK’da maraba yapan sistemi değiştirdi. Ancak sistem şu anda geldiği noktada; bunların canı can, bizimki patlıcan. Bunlarınki böyle çok kıymetli, bizimki kedi yavrusu gibi. Olmaz böyle bir şey. Olmamalı.
Kaan Hoca Aziziye Mahallesi’nden çıkmış, Düzce İstanbul’da bir vakıf üniversitesinde dekan olmuş. Kardiyolog. Düzce Üniversitesi rektörü ne iş yapıyor ya? Gidecek bunları bulacak, buraya getirecek. Getiremiyorsa siyaset devreye girecek. Düzce Üniversitesi Rektörü Sayın Nedim Sözbir’in gayretinden bir endişemiz yok. Ama çözüm noktasında, Düzce Üniversitesi’nin her birimine Düzceli evlatları getirmek için çırpınması lazım. Çırpınıyor mudur bilmiyorum. Çırpınmıyorsa siyasetçi, milletvekili, hepsi bir araya gelip bununla ilgili YÖK Başkanı’ndan, Sayın Cumhurbaşkanından randevu alın. Biz Düzce’de, buraya Düzce’ye hizmet etmek için dışarıda çok güzel insanlarımız var, çok güzel ilim adamlarımız var. Kaan Hoca mesela kardiyolojinin başına gelebilir, dertlenir Düzce için. Kimler vardır, kimler… Ama dert sahibi olursanız çözüm sahibi de olursunuz.
