Kategoriler

ŞENGÜLOĞLU SEN KOMUTAN OLAMAMIŞ ASKER KALMIŞSIN

“Hayatın okulu yok” dedik ya. Şimdi komutan vardır; komutan birliğini, ordusunu sevk ve idare eder. Asker vardır; komutanın emirlerini uygular ama tartışmaz, fazla tartışmaz.

Şimdi gerek bizim yaptığımız haberler, gerek kamuoyundaki değerlendirmede Anahtar Parti Genel Başkanı Sayın Yavuz Ağıralioğlu'nun Düzce’ye gelişindeki karşılamada Hasan Şengüloğlu, AK Parti il başkanı olarak kapısını bir açmadığı kaldı. İlk arabadan indiğinde o kucaklaştı. Bu bir haber. Bilginiz olacak ki fikriniz olacak, bu haber yapılır. Nezaketten, Düzce’nin şahsiyetinden, Düzce’nin yukarıya çıkarılmasından yana herkesle aynı fikirdeyiz. Ancak Şengüloğlu oraya merkez ilçe başkanı, gençlik kollarıyla beraber kapısını açma nezaketsizliğini göstermiş. Başka bir şey yok. Güzel ama bu işin usulü o değil ki. Temsil doğru; gelene “hoş geldin” siyasi nezakettir. Kapıdan iner inmez derdin neydi?

‘Efendim tesadüf oldu’ işte komutan olmanın özelliği, beyin olmanın özelliği o. Orada kendini iki dakika saklarsın, beklersin.

Gider, yerleşir; “Selamünaleyküm, aleykümselam, hoş geldiniz, kongreniz hayırlı olsun. Sayın Cumhurbaşkanımız adına, Düzce’yi temsilen geldim, hayırlı olsun kongreniz.” dersin, çıkarsın. İşte orada iki dakikalık muhasebe hatasından asker olmuşsun Sayın Şengüloğlu, sen komutan olamamışsın. Asker zaten yapılanı, söyleneni yerine getirir. Biz burada Düzce’de Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “ilin patronu” dediği il başkanının yapmış olduğu bu boşluğu veya eksikliği anlattık. Nezaketsizliği kimse bize anlatmasın. Mesele nezaketsizlik değil.

Etrafında kim nasıl oldu, nasıl gitti bilmiyorum. Nasıl bir hengamenin içine sokulduğunu bilmiyorum. Ancak talimat alan, bilgi alan, olurla giden bir asker statüsündeki halin halini izah etmeye gerek yok.

ŞENGÜLOĞLU DA İKTİDAR VE MUKTEDİR OLACAĞINI GÖRDÜ

Şimdi gelelim bu işin boyutuna. Komplo teorisi üretiyoruz; o da anladı. Genel Başkan’ın, Sayın Ağıralioğlu’nun iktidar ve muktedir olacağını demek de lazım. Bugün Düzce’deki il başkanı, merkez ilçe başkanı şunlar bunlar ben değerlendirmiyorum. Eğrisiyle-doğrusuyla düzenin çocukları bunlar. Ama Yavuz Ağıralioğlu’nun Türkiye’de muktedir ve iktidara doğru yürüdüğünü o da anladı; duygularına kapıldı, gitti kapısına kadar sarıldı. Bu da denilebilir. Ama anlattığımız şey şu: temsil doğru, üslup yanlış Şengüloğlu, bunu kabul edecek. İnsanlar hatasını kabul edebilir ama bu gururla, enaniyetle giderse ben sonunun pek hayırlı olmayacağını düşünüyorum.

Ha, o salona girmesi lazımdı. O salona girdiklerinde o kalabalığı onlar bulamadı. Kaç yıldan beri öyle bir salonda Düzce’de hiçbir parti kongre yapmadı. O salonun haşmetinden, korkudan olabilir veya ezikliğinden olabilir. Kaldı ki salonun dolmasıyla her şey bitmiş anlamına gelmez. O salonları, oyları, kitleleri Davut Güloğlu diye bir vatandaş vardı; böyle göçmen kuş gibi gelip giden. Şu anda Yeniden Refah Partisi’nin A takımına dahi giremedi. O da doldurdu salonları. Ne oldu? “İnneke hamidin mecit.” Harç bitti, menfaatler, hesaplar bitti; herkes gitti.

Ben orta-uzun-kısa vadede Ağıralioğlu’nun Türkiye’de ne olacağını, nereye gideceğini çok itidalle bakan birisiyim. Ancak milletin hep canını istediğini söylüyor, milletin hep hoşuna gideni söylüyor. Kelimelerle, cümlelerle çok güzel insanlara hitap ediyor. Ama işin sonunda “garamanın goyunu sonra çıkar oyunu” der ya…

Nereye gidecek bilmiyoruz. Bir koku var.

BUNLARI SİZE SÖYLÜYOR BİZE DEĞİL!

Anahtar Parti’nin Sivas il başkanlığında görevli olan bir arkadaşımız var. Bunu Hasan Şengüloğlu çok iyi tanıyor. AK Parti’den belediye meclis üyeliğine seçilip de eş durumundan dolayı tayin olduktan sonra belediye meclis üyeliğinden istifa eden bir arkadaş; Sivas’a gitmiş. Oradan hangi kontakları kim kurdu bilmiyorum. Biliyorsunuz, Düzce’deki Anahtar Parti’nin kuruluş yeri Düzce Beltaş şirketi ve oradaki yöneticiler.

Şimdi gelelim işe. Bir mektup gibi bir şey yazmış bu Selma Şeyma Kurt, Sivas’tan. Bir de tehdit etmiş; mahkemeye vereceğim diye. Tabii yasal haklarını kullanabilir. “Gerçekleri duymak istiyorsunuz ama buna cesaretiniz yok.” Bana söylemiyor bunu. Kime söylüyor? Önce Hasan Şengüloğlu’na söylüyor. “Her zaman birileri yanınızdan ayrılınca hemen bir karalama, aşağılama, duygusal mesajlar. Sen bir yere gel deyince gece gündüz senin için çalışırım. Hakkımda aylarca yalan yanlış haber yapıldı.” Ne haberi, biz mi yaptık? Yaptıysak mahkeme Fevzi Çakmak’ta; bizi tehdit etme. Yalansa git, bizi kastediyorsan cevabımız bu.

“Benim adaylığım açıklanınca yüzüme bakmayıp istifa edince arayan sizdiniz.” Belki bunu Faruk Özlü’ye söylüyor bilmiyorum. Veya Hasan Şengüloğlu’na, Ayşe Keşir’e, Ercan Öztürk’e söylüyor ama bana söylemediği kesin. “Sanki ben oturup bir konuma gelmeyi mi bekledim? Siz protokolde otururken biz koştuk; gece kimse yokken orada tek başımıza ailemizden çok vakit ayırdık. Gece 03:00 dediniz geldik; ‘Gençler seni bekliyor.’ dediniz, saat fark etmeksizin gittik. Meclis üyesi oldum, ne aşağılamanız bitti, ne küçük düşürmeniz, ne ‘Senin aklın yetmez’ diye laf sokmanız. Bu mu sizin kıymet verdiğiniz gençler? Kusura bakmayın, ben midesiz değilim; yanlışa doğru demem. Yıllarca kötülerle mücadele ettim ama artık yanınızda değil, karşınızdayım. Silen silebilir, engelleyen engelleyebilir. Zaten siz değil miydiniz eşinin yeri senin yanın oraya git düzen kur diyen? Şimdi derdiniz ne yeniden mi başlamalıyım?” Bir de tehdit var burada; rest çekme var: “Hakkımda daha fazla haber yapıp karalamaya çalışan kim varsa gözünün yaşına bakmadan mahkemeye veririm. Çünkü artık sabrım kalmadı, fazla sınamayın.”

Bizim söylediğimizde ne kadar yanlış varsa, yalan varsa, lütfen Şeyma Hanım adliye Fevzi Çakmak’tadır, gidebilirsiniz.

Şimdi bunları bana söylemiyor. Niye o salonun dolduğunu, salonların dolduğunu anladınız mı Sayın Hasan Şengüloğlu, Sayın Faruk Özlü, Sayın Ayşe Keşir, Sayın Ercan Öztürk?

Düzce’nin bu haline, siyasetine yön veren özellikle de Sayın Ayşe Keşir o salonlar niye dolmuş? Hani Hasan Şengüloğlu’na “Oraya gitmesinde bilgim var” demiş. Bilmiyorum tabii. “Ben izin verdim” demiş ama bu şekilde mi git dedi? Nasıl git dedi onu bilmiyoruz.

Geldiğimiz nokta şu: Burada Şeyma’nın yazdığında da bir sitem var. Anlaşılamamazlık var. Samimiyetin görülmemesi var. İşte özetlemiş; o salon niye doldu? O salonda insanlar niye doldu? Bugün gerçekten inancı, güveni bir pozisyon olsa bu işler değişecek gibi görünüyor.

CUMHURBAŞKANINA BAKINCA SİZDEN GÖREMİYORUZ

Sayın Cumhurbaşkanı hakikaten memlekete çok mücadele verirken bu insanlar bunu görmüyor. Çünkü ben Hasan Şengüloğlu’na bakınca Cumhurbaşkanı’nı göremiyorum. Ben AK Parti’nin Düzce milletvekillerine bakınca Sayın Cumhurbaşkanı’nı göremiyorum. Göremiyorum, önümüz perdeleniyor. Vatandaş da göremiyor. İşin özü bu. Sayın Cumhurbaşkanı’na bakınca, Düzce milletvekillerinden, Düzce AK Parti siyasetini yönetenlerden dolayı bakınca Sayın Cumhurbaşkanı görünmüyor. Görünmüyor, perdeleniyor. Bu niye? Bunun cevabını da siyaset versin.

DÜZCE’YE 70 KM SINIRINI KOYAN LÜTFEN BU HIZLA DÜZCE’DEN GEÇSİN

Şimdi Sakarya’dan Bolu’ya kadar Düzce’de hız sınırı diye 70 km algısı oluştu. Buranın hava kirliliği, trafiği, yoğunluğu var. Bunların hesabını kim nasıl yaptı bilmiyorum. Ancak bu 70 km kararını kim verdiyse, kim onayladıysa, kim arkasında durduysa, lütfen Sakarya’dan Bolu’ya kadar o kuralların koyulduğu yerde 70 km hızla gitmeden bu kararı verenlere bu insanların ne rızası var, ne hakkı var, ne hukuku var.

Bunun kararını kim veriyorsa o oradan bir gidecek; 70 kilometreyle Düzce’yi bir bitirecek. Böyle bir adaletsizlik olabilir mi? Bu neye göre verilmiş? O zaman bizim canımız, malımız, neyimiz varsa memleketimizin çok faydalıysa bunu birisi izah etsin bize. “Sizin aklınız ermiyor, siz cahilsiniz, siz konuşmayı bile bilmiyorsunuz, siz ne anlarsınız bu işlerden.” diyorsanız bunun bize ne kadar fayda sağladığını birileri anlatsın. Bunun birinci muhatabı siyasettir. Birinci muhatabı milletvekilidir.

Talih Özcan’dan bu konuyla ilgili tık açıklama yok. Niye? İktidarla ters düşmemek için mi? Yazık ya. Bunun bir sahibi olmalı, anlatılmalı.

DÜZCE BUNLARI HAK ETMİYOR: REVA GÖRENLER SONUCUNU GÖRDÜ

Şimdi cuma günü akşamı Kredi Yurtlar Kurumu dahil, oteller dahil, insanların toplu yaşadıkları yerler dahil yangına karşı ve ruhsatlandırmaya karşı birtakım eksiklikler var. Bunlardan bahsedelim. Toplum çok önemli.

İnşallah özellikle şu 70 km meselesi ve Düzce’de keşmekeş haline gelen, sabahları kabusa dönen trafik sıkıntısı var hallolur diyelim.

Çok mu zor iki tane Düzce’nin ana arterlerinden karşıdan karşıya geçişe bir üst geçit? Çok mu zor ya? Millete hizmet ederken bu kadar insana zulmetmeyelim. Yazık. Sabahın köründe 08.30 – 09:00 arasında bir yerden bir yere geçmek Sırat Köprüsü’nden geçmek gibi. Bu millet bunu hak etmiyor. Yıllardan beri hak etmedi; bugün de hak etmiyor, Düzce yarın da hak etmiyor. Ama bize hak etmediğimizi reva görenlere bu salonları, bu boşlukları insanlar gösteriyor.

Hoşça kalın, dostça kalın. Allah’a emanet olun.

Programın tamamını izlemek için:

Yorumlar