1999 yılında iki büyük depremle yıkılması sonrası aynı yıl 9 Aralık tarihinde yıllardır arzuladığı il olma hayaline kavuşan Düzce için yeniden toparlanma süreci hiç de kolay olmadı. Bolu’nun ilçesi iken siyasetçilerin gözbebeği olan ve hizmette yarışılan Düzce, il statüsüne yükseldiğinde adeta kaderine terk edildi. Gelişme ve kalkınma adına atılan adımların şehre ne kadar fayda sağladığı bugün hala tartışma konusu olurken, Öncü Medya Genel Yayın Yönetmeni Sadullah Ünsal, Düzce’nin resmiyette il olmasına rağmen hala sorunlarla boğuşan bir kent olduğuna parmak bastı.
“KOMŞUYU TANIMAZ HALE GELDİK”
“26 yıl önce il olduk ama il olma kültürünü, il olma yükünü, il olma sorumluluğunu yeni yeni idrak ediyoruz.” diyen Ünsal, “Düzce en fazla 65–70 bin nüfusu olan bir yerdi ve şu anda nüfusu 250 bini geçti. Düzce'nin caddelerinde artık arabalarla gitmek mümkün değil. Düzce’de tarıma can veren, hayat veren ovaları imarlaştırdık, binalaştırdık, villalaştırdık. Neler neler yapmadık ki? İl olduk, “Yeşil Düzce” diye sürekli ima ederdik. Düzce’de gerek organize sanayi bölgeleri, gerek il olduktan sonra yapılan gelişmelerden sonra müthiş bir göç alan yer olduk. Eskiden herkes birbirini tanırdı. Kimse kimseyi tanımıyor. Komşuyu tanımaz hale geldik.”
“DÜZCE’NİN EN GÜZEL ARAZİLERİNİ OSB’LERLE SANAYİYE AÇTIK”
Düzce’nin verimli topraklarının sanayiye açılması yüzünden artan göç, yapılaşma ve şehirleşme sorunlarına parmak basan Ünsal, şu ifadeleri kullandı: “Peki bunların getirisi ne oldu? Götürüsü ne oldu? Düzce’nin en güzel arazilerini organize sanayi bölgeleriyle biz sanayiye açtık ve buradan da müthiş bir göç aldık. Aldığımız göçlerden geldiğimiz noktalara iyi bakalım. Düzce nereye gelmiş? Şimdi Düzce’nin gerek siyasi parti, gerek belediye meclisi, gerek il genel meclisi, gerek kaderini belirleyen insanların çoğu Düzce’ye göçle gelmişler. Düzce’de bir mezarları bile yok. Buraya niye gelmişler, niye gelmemişler bunları yadırgamıyoruz. Ancak bugün Düzce Belediyesi’nde veya siyasetinde belirleyen insanlar Düzceli değil. Artık il olma kültürünün getirdiği bir handikap mı diyelim, ne diyelim? İl olma kültürü, merkez olma kültürü öyle kolay bir kültür değil. Bir tane daha örneklendireyim. Şimdi eskiden Abant İzzet Baysal Üniversitesi’ne bağlı olan fakültelerimizde il olduktan sonra Düzce Üniversitesi diye üniversitemiz kuruldu. Ama bugün Düzce Üniversitesi’nden bahsedeceksek ne orman fakültesinden ne ilahiyattan veya diğer bir birimden, tarih coğrafyadan veya siyasi bilimlerden bahsetmiyoruz. Tıp fakültesi aklımıza geliyor. Eleştirilen de, göze gelen de tıp fakültesi. Binlerce insan oradan şifa bulmaya gidiyor.”
“AKYOL VE HOŞVER GİBİ DERTLE DERTLENEN SİYASETÇİLER OLMADI”
Ünsal şöyle devam etti: “Ama iliz, Düzce il oldu. Ne olduk il olduk da? Orman sınırları olarak Düzce’nin içinde, yasal sınırlar olarak Bolu’nun sınırları içinde birçok yaylamız var. Birçok güzel yerimiz var. Bugün Bolu milletvekili çıkıp bizim Yığılca’dan Yedigöller ulaşımını veya Abant’a ulaşımı, Abant yoluna ulaşımı, olumsuzluk olarak, “Hakları yok!” diyerek dile getirmiş. Yani Düzce’de bir tane daha orman işletme şefliği kurulsa bölge olacak. Bölgede sınırları belirleyecek. Orman alanlarının sınırları belirlendiği zaman birçok yaylalar bizim olacak. Ama sahip yok. Bir sahip yok. Düzce, çok değerler yetiştirdi. Allah rahmet eylesin bir Avni Akyol gibi. Bir Necmi Hoşver gibi memleketine hizmeti aşkla, dertle dertlenen siyasetçiler olmadı. Kısmen birileri bu rollere girdi ama Düzce, bir daha söylüyorum, Düzce ilçeyken sahibi vardı. Düzce il oldu, sahipsiz kaldı yazık. Bugün çok konuya temas edecektik ama bugün il noktasında, yapı noktasındaki insanların düşüncelerine hitap etmek istedik. Ama Düzce o kadar güzel bir yerde ki, o kadar muhteşem bir yerde ki coğrafi konum olarak. Gerek coğrafya, gerek ekonomi, gerek insan, gerek yapı noktasında Düzce’nin kıymetini anlamak isteyenler ayda bir defa İç Anadolu’ya doğru bir gitsinler. Ne büyük nimetin içindeyiz. Ne büyük bir lütfun içindeyiz. Ama bunu bilmek için, görmek için önce insanın bilgisi olacak ki ondan sonra fikri olacak. Bilgi olmadan fikir olmuyor. 26. yılımız kutlu olsun. İnşallah bizden sonraki nesiller bunları konuşmuyor olsun. Daha güzel şeyler konuşuyor olsun.”